14 Pan, lirik senfonisini çalıyor doğanın. Devedikenleri, çalılıklar, çiçekler. Gün elenmiş buğulu topraklarda, yeller okşuyor doğanın çıngıraklarını. Sarı başaklarda yüklü doğanın azığı canlarını doyuruyor. Hesabı kitabıyla hiçbir şey yoktan varolmuyor vardan da yok. Bütün canlar bir olmuş döndürüyorlar doğanın çarklarını. Bu çarklara çomak sokanlar, bazen azgın sellere, bazen kükreyen kasırgalara bazen de yerkürenin sarsıntılarıyla azıklarını veren doğa örtülerine yaptıkları damlarının altında sözde küresel tanrıları istedi diye terk-i diyar ediyorlar bu dünyadan, hiç akıllanmadan doğaya meydan okumaya kalkarak. Ancak yerküreyi kuşatmaya kalkan evren sahibi ve bir cümle gökler hakimi ve onların adına korkuyu, şiddeti, hurafeleri satan güçlerin oyuncağı, doğanın çarklarının nasıl döndüğünü bile düşünemeyen beyinleri örümceklenmiş aforoz olmaktan korkan kuklalara nakşediyorlar. Bir gün ezile ezile öğrenecekler yaşam kürenin gerçeğini, eşkenar diyaloglarda yaşayacaklar değişimi ve dönüşümü zaman içinde.
15 Yaşamımızın en önemli anları, gözümüzün hiçbir şeyi görmediği, varsa yoksa sadece müstakbel sevdiğiniz için her türlü özveride bulunacağınız anlar. Eğer işler yolunda giderse aynı katıksız duyguları özümserseniz birbirinizi bütünleyen parçalar haline dönüşürsünüz, biriniz konuşmaya başladığınızda aynı sözler bir tekrar gibi sizin ağzından da dökülür. Bunu bir oyuna dönüştürdüğünüzde aklınızdan bir renk tutar bir, iki, üç diyerek aynı anda aynı rengi söylerseniz mutluluktan uçarsınız. Bazen de telefonla sevdiğinizi aradığınızda, onun ben de şimdi seni arayacaktım sözlerini duyarsınız. Zaman içinde rengi, kokusu, huyları derken bir organik bütün haline gelirsiniz. Konulan nokta ile “seni en iyi ben anlarım yada beni en iyi senin hallerin anlatır” ifadesiyle bu diyalog anlam bulur.
16 Gecenin ayazı iliklerine katar işler, kupkuru gecede soluğun kesilir. Düşlerin sıcaklığı ansızın düşer sıfır altı cehennemine, sonsuz yolculuğa yelken açılır. Geleceğin limanlarında saklanılır düşe kalka, yaşam yorgunu, zevk yorgunu varolma savaşında düzenin. Güzelliğin peş para etmediği gerçeğin dostluğun yarenliğin bedelinin ödenemediği bir katıksız sevgi zamanında seni bulduğum an caddede uzanmış yatıyordun sere serpe. Yaşamımın en büyük armağınını almışçasına içim içime sığmadı. Gözlerine baktığımda kaybolduğun andı belki, kanın ısıttı elimi, bir yıldız kaydı kuzey cephesinden. Hatırladım sıkıntı evimi, pencereleri kapalı, seni beklediğim anları. Sendin yatan kaldırımlarda güneşi göremeden, biçare yüzü koyun. Kollarıma alıp ta gözlerine baktığımda kaybolduğum andı çığlıkların gölgesinde, sıkıntı evimde senin olamadım derken ranzamda iki büklüm. Beyaz mendilin düşmüştü yere, yaralı güvercinin kan damlalarının süslediği düşlerimde özlediğim yapayalnız. Kaybolduğun andı can kafesinde doludizgin. Haykırdım yüreksizliğe, lanetler yağdırdım okyanuslara, sen geldiğinde sıkıntı evim yıkıldı düşlerime. Yastığım, ranzam, olmayan güneşim, özlemin, umudum mutluyum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder