sarsılırken yer

Kayıtları tutulmadı olup bitenin,
oldu bittiye yem oldu yaşam
kurbanları aranmadı korkuların,
kan ve ölüm yücelirken inançlarda,

İnsan insan olamadı göremediklerinle
bulanık bilinçlerde algılayamadıklarınla
bunca hayaller yıkıldı arayışın olmadığı kurtuluşa
yeminler edildi, ağıtlar yakıldı
boyunlar büküldü zorla istenenlere,

Satıldı onurlar alabilmek uğruna parsaları
duygular yok edildi acımasız
küresel efendilerin hizmetinde duyarsız, bencil
insanlığın tükenişine beş kala,
sarsılırken yer sıfıraltı cehenneminde.

Sefer ÖRÇEN (Nisan,2008, Van)



görünümler-6


KAMPÜSTE GÜN BATIMI (VAN)
Posted by Picasa

resimlerim-50

GEÇMİŞTEN İZLER
Sefer ÖRÇEN (kil tuval üzerine kontur boya,15x40 cm, 2006, Van)
Posted by Picasa

uyarı

Darmadağınık uygarlığın küresel değişimi,

Sözde kazanan insan aklı
sonucuna vakıf ekolojik hastalığına tutsak,

Isınırken etraf uyarılmaktır tek yol
hazırcı olmadan çalışarak dünyaya
belli ki zorunlu buna her kimse
öncesini sonrasını duymadan habersiz,

Çanlar bizim için çalıyor kurtulmalıyız artık.


Sefer ÖRÇEN (Nisan 2008, VAN)





resimlerim-49

ANAMUR KALESİ
Sefer ÖRÇEN (yağlı pastel, 21x30 cm,2003,Van)
Posted by Picasa

düş bitmeden

Aklıma
düştüğünde,
odama açılan
avluda
çapraz ilişkilerin
coşkun telaşına
mecbur,
sihrini çözemediğim
iksir dökülürken
kutsaliyete,
güvercinleri
sayardım düşümde,

İyi ki çıkageldin
şafakhattında,
iksirinle demlenmiş
seyyareler gibi
ay ışığında
sevişirken pervaneler,
bizde katılalım
sevda şölenine
düş bitmeden
terli sabahlarda.

Sefer ÖRÇEN (Nisan 2008,VAN)

insansın

Aynalarla yüzleşip
baktın mı anılardan sıyrılıp geleceğe,

Söyledin mi bildiklerini gerçeklerden öteye,

Rüzgarlarına kapılıp
açtın mı yüreğini tutkuların sofrasına,

İnsansın o zaman sevişmen hakkındır
rüzgarlar bulutlarla velhasıl yalnızlığınla.


Sefer ÖRÇEN (Nisan 2008,VAN)


tarihsel süreç içinde savaş ve sanat

Efes’li Herakleitos yeri oluşturan temel maddenin ateş olduğunu ifade ederek; nefretin, açlığın, insan doğasında yaratmış olduğu her türlü olumsuzlukların temeline bir bakış getirmiştir. İnsanın ya da oluşturdukları toplulukların hayatta kalma mücadelesini sürdürdükleri eski çağlardan gelen serüveninde; iyi, kötü, güzel, çirkin, bencil, sahip olma duygusu içinde çıkarlarını gözeterek birbirlerini yok etmeleriyle sonuçlanan ve de güçlü olanın hayatta kalabilmesi gibi ‘doğal ayıklanma’ kuramının işleyişi akla gelmektedir. İnsanın bu eyleminde, doğal davranışların karşısında aklını kullanması söz konusu değildir. Bu çatışma ve kargaşa ortamı insanların önem verdikleri unsurların birbirleri aleyhine kötülenerek, saldırılarak kışkırtılması sonucunda ateş kendini göstermiş ve de savaş dediğimiz olgu ortaya çıkmıştır.

Savaşlar, bitmez tükenmez olup günümüze kadar gelir ve gelecekte de devam edecektir. Bu çatışmalarda günümüzde çok bol örneklerini gördüğümüz düpedüz korumasız insanlara ve ülkelere yapılan haksız saldırılarla, katliamın atası olan savaşın oto portresi oldukça vahşi görünmektedir. Savaşlarda izlenen süreçler göstermiştir ki, ahlak ve daha toplumsal deyişle kuralların konulmasıyla ilişkilendirilen etik, insanda aklın egemen olmasıyla oluşmaya başlamıştır, bu yaklaşımın toplum içinde yerleştiği görülmektedir. Toplumdaki saldırganlıkların insanlık tarihinde 4000 ‘li yıllara gelindiğinde ilk uygarlıkların ortaya çıkışıyla birlikte, sömüren ve sömürülen (köle) mücadelesi gündeme geldiğinde, izlenen tarihsel gelişim içinde sanayi devrimiyle birlikte kapitalist ve emekçi sınıflar ayrımı şekillenmiştir.

Savaş, en eski kavimlerde cesur ve cesaret sahibi ve kabilelerinde ‘kahraman’ olarak yürekli kişilerin yer aldığı üstün bir vasıf ile değer biçilen kişilerin öncülüğünde ve haklılık nedeni aranarak (ahlaki) yapılan bir uğraş olarak kabul edilmiştir. Ulusların tarihinde bu üstün kişiler yani kahramanlar hep var olmuş ve varolmaya da devam edecektir, aynı zamanda ulusların destanları da bu kahramanlar sayesinde oluşmuştur. Ancak insanlar öldürülmesin barış içinde yaşasınlar diye daima savaşlara hayır kampanyaları açılmış, toplantılar ve mitingler düzenlenmiştir.

İnsanların psiko-sosyolojik durumları, günümüze kadar savaş halini kendi benliklerine işlemiş olarak çeşitli dürtülerle günlük yaşamına kadar yansımış ve gelecekte de yansımaya devam edecektir. Öncelikle savaşın getirdiği en önemli olgular; ölüm ve acı olmuştur. Bu olguların insanlar üzerindeki katı etkisi, canlarının yada yakınlarının yanması, bir kor gibi yüreklere düşen tarifi imkansız acı, onları hala olgunlaştıramamış ve kendileri üzerine oynanan oyunların farkına varamamışlardır. Tarihsel süreçler içinde verilen topyekün kayıpların, anılar ve belleklerde yaşatılması için çeşitli heykellerle düzenlenmiş anıtlar yapılmıştır, bu anıtlar bir bakıma da ülkelerin sembolleri haline gelen sanat eserleri olmuşlardır.

Örneklemek gerekirse meçhul asker anıtları, savaşları yansıtan kompozisyonlar, gerek ülkelerin kendi sanatçıları ya da yabancı sanatçılar tarafından gerçekleştirilmişlerdir. Savaşlarda amaç süphesiz düşmanı etkisiz hale getirmektir. Kurtuluş Savaşımızda Yunanlıların denize dökülmesine kadar giden süreçte Dumlupınar muharebelerinde Trikopis ve komutanlarıyla birlikte ordunun esir alınmaları ve bu esirlere çeşitli anlatılarla ifade edildiği gibi insanca davranılması ve onların bir misafir gibi değerlendirilmesi, dünya ülkelerinde ve insanlarında saygınlık uyandırmıştır. Bu ve bunun gibi örneklerin diğer ülkelerde de resim, heykel ve anıtlar gibi çeşitli sanat eserleriyle dile getirilmesi, bir açıdan ülke insanlarının tesellisi olmuştur. Bir diğer örneği de Çanakkale Savaşlarında ölen ve esir olan anzak askerleri için Mustafa Kemal Atatürk’ün “onlar da bu vatan topraklarda şehit oldular, bizim evlatlarımız sayılırlar” sözleri savaşın acımasız yüzüne verilmiş bir cevaptır. Vatan topraklarına karşı yapılan emperyalist saldırıya karşı verilen ülkenin savunulması mücadelesi ve bunun gerçekleştirilmesi her şeye rağmen insan olmak özelliğinin bir yansıması olarak savaşta yer alan tüm ülkelerin ölen insanlarının anısına sanat değeri olan ve savaş anılarını belgeleyen birçok anıtlar, yıldönümlerinde ziyaret edilmekte ve geçmiş hatırlanılmaktadır.

Bu insancıl duyguların tarihin çeşitli dilimlerini betimleyen biçimde aktarılarak örneklenirse; Diego Velasquez’in (1599-1660) kaybedilen bir savaşta komutan ve askerler birbirlerine karşı olan dramatik durumu yansıtan “Breda’nın Teslimi”, Picasso’nun (1881-1973) İspanya iç savaşını anlatan “Guernica” sı, Kurtuluş Savaşımızı anlatan çok sayıda sanat eseriyle birlikte Nazım Hikmet’in “Kurtuluş Savaşı Destanı’nda şiirle dile gelmesi Anadolu halkının onurlu mücadelesini gözler önüne serilmesi gibi. İnsanlık tarihimizin en önemli belgeleri olan yaşanmış ve ortadan kalkmış uygarlıkların gün yüzüne çıkartılmış birer belge durumunda yerinde korunmuş arkeolojik kayıtları, savaşlarla acımasız bir şekilde ortadan kaldırılmakta, bir bakıma insanlık olarak geçmişiz yok edilmektedir. Bunun en son örneklerini Irak’ta görülmektedir.

Sanat ve Savaş kavramları irdelediğinde; estetik duygusu içinde yaratılan, tasarlanan ve biçimlendirilenin karşısında, var olanların parçalanması ve yok edilmesi eylemlerini görürüz. Bu açık olan tanımlamalar yapılmışken, ne yazık ki savaş; bir kulp bulunarak ve de barış içinde bir arada yaşama, toprak bütünlüğüne saygı, toplumun huzurunu ve bütünlüğünü bozma gibi bazı olguların arkasına sığınılarak gizliden gizliye sürdürülmektedir.

İnsanlar özellikle ilk uygarlıklardan günümüze, savaşın acımasız yüzüyle çağlar boyunca karşılaşmışlar, huzur ve barış içinde geçirdikleri zaman hesaplandığında daha çok savaşlar içinde olmuşlardır. İnsanları yönetenler yada perde arkasında olanlar, her türlü aracı kullanarak onları acımasızca kırıp geçirmişlerdir. Sanatçıların özellikle iki büyük dünya savaşını kapsayan dönemde bilinçaltlarında yerleşen kitlesel yıkımlardan kalkarak biçimsel deformasyonlara yönelmeleri, bir yanıyla toplumsal çöküşle uyumluluk göstermiştir. Sanatçıların üsluplarında ideal bir biçim içinde estetik olarak değerlendirilen insan vücudu olgusu, savaşta parçalanmış gövdelerin yer aldığı nesnelere dönüşmüştür. Savaşın insan yaşamını tehdit ettiği zamanlardan, sanatçıları olumsuz olarak etkileyen bir biçimde yansıyan durumu sanatçılara, sanatın daima barıştan yana olması yönüyle bir taraftan tanık durumunda olup, savaşın acımasız ve yıkıcı gücünü sergilemesi, diğer taraftan da kitlelerin uyarılması görevlerini vermiştir.

Yunan ve Roma inanç dünyasında kültürlerinde adlarına övgüler yağdırılan savaş tanrıları olan Ares ve Mars kaba güçlerini göstermişler, onların yanı sıra Athena da savaşta aklı ön plana çıkaran bir olgu olarak kendini göstermiştir. Tanrı Mars, Mart ayını simgeler olması yönüyle savaş mevsiminin başladığına ilişkin inançlarla daima gündemde olmuştur.

Savaşa ilişkin sözel anlatımdan resimlere ya da görselliğe aktarımlar için Rönesans’a kadar beklemek gerekmiştir. Şehir devletleri ve hanedanlıkların egemenlik gösterilerinde savaşın belirleyici olduğu dönem ile uyumlu gelişen yeniden doğuş olgusu içinde, savaş konulu resimler yapan ilk isimleri, Albrecht Altdorfer (İskender’in İssos Savaşı tablosu (16.yüzyıl başı)) ve Paolo Uccello (San Romano Savaşı tablosu (15. yüzyıl)) oluşturmuştur. Sanatçıların toplumsal ve tarihsel olaylara yönelimleriyle savaş, resim sanatında yaygın bir tema olmaya başlamıştır. Roma döneminde mozayik panolarda işlenen bazı örnekler, Feselen’in “Ceasar’ın Alesia’daki Savaşı” tablosunda görülmektedir.

Savaş kompozisyonları, 17. yüzyılda oldukça işlenerek sanat eserlerine yansımıştır. Hollandalı ressam Van de Velde, deniz savaşlarını yansıtan resimlerinde savaşları yerinde izleyerek çeşitli krokilerle kurguladığı sulu boya resimler yapmıştır. 1503 yılında Anghiari Savaşı (Floransalılar ile Milanolular arasındaki savaş) nı konu alan Leonardo’nun duvar resimleri, Rubens tarafından kopyalanan desenler ile günümüze kadar aktarılmıştır. Avrupa ülkeleri içinde çıkan din ve hanedan savaşları, 1618-1648 yılları arasında otuz yıl savaşları olarak bilinir. Bu savaşları, resimlerinde Barok resminin en büyük ustası Rubens dile getirmiş ve savaş resimlerine yeni bir yön kazandırmıştır. Fransız resminin 19. yüzyıldaki en büyük ustalarından Delacroix, romantik bir ressam olmasına karşın, savaşın acımasızlığını sanatına da yansıtmıştır. Bunların arasında Tailleburg savaşı bilinen en iyi örneklerdendir. Söz konusu savaş resimlerinde dikkati çeken figürler arasında savaşçılar diğer bir deyişle üniformalı subaylar ve askerler, atlar, kılıçlar ve oklar gibi savaş aletleri ön plandadır. Bu tabloları yapanlar özellikle saraylarda hanedanlar tarafından büyük paralarla ödüllendirilmişlerdir. Avrupa dışından verilecek örnekler arasında en dikkati çekenler Meksika devriminde halkın gerçekleştirdiği sokak savaşlarını büyük duvar resimleri olarak belgeleyen Meksikalı üç büyüklerin (Orozco, Riviera, Siqueros) freskleri olmuştur.

İspanya’da Goya, yaptığı savaş konulu resimlerle o dönem yaşadıklarını isyancı bir yurtsever kimliği ile “Dos” ve “Tres de Mayo” tablolarıyla (kurşuna dizilme sahneleri) dile getirmiştir. Goya, gerçekçi ve dışavurumcu üslubuyla “Savaşın Felaketleri” dizisiyle savaşın korkunç yüzünü sanatına yansıtan önemli sanatçılardan olmuştur. 19. yüzyıl yarısına gelindiğinde Picasso’nun “Guernica” tablosu, savaşın acımasız yüzünü dolu dolu yansıtan ve verdiği evrensel mesaj ile baş yapıt olmuştur.

En çok yok eden ve en çok ortadan kaldıran olgu olan savaş, bitmeyen düşmanlıkları ve insanlığın onurunda açmış olduğu onulmaz yaralarla dramını da yaratmıştır. Çağlar boyu hükmetmenin getirdiği acımasız duygular insanı yok etmeye çalışmıştır. Canlı organizmalar gibi doğup, büyüyüp, gelişip ve yıkılan, yok olan uygarlıklar, bu sonlarına savaşlar sonucunda ulaşmışlardır. Bu uygarlıkların insanları, bu acımasız olgu ile kahraman olmuşlar ve acımasız yanıyla onurlu insanlar olmuşlardır. Sanat, özellikle farklı yönleriyle betimlenmiş tablolarla savaşlara ayna tutarken, daima içinde barış mesajlarını da barındırmıştır. Bu mesajlarla söz konusu tüm resimler savaşa değil barışa ve insanların kardeşliğine adanmışlardır.
Sefer ÖRÇEN (Nisan 2008, VAN)

resimlerim-48

AKDAMAR ADASINDAN ARTOS'LAR
Sefer ÖRÇEN (yağlı pastel, 30x45 cm., 2003)
Posted by Picasa

üşüşürken korkular

Üşüşürken korkular kozmozda
yürür demir yuvarlaklar,
Geçmişten izleri kuşanmış
cilvelerdir sudan çılgınlıklar,
Gözlerden uzak
göremeyen olup biteni,
Yakalanmadan rüzgarına
kalabalıklarda ne varsa dillenen,
Denizden öykülerde yazılıdır
söylenirken kırların türküsü,
Mucize aydınlıklarda
yaşama başlarken bir yerinden
zeytin ağaçları belirir tepelerden,
Doğadan aşk öykülerini dinlerken
çiçeklerdir ağlayan kurumuş yapraklarda ,
Üşüşürken karanlığa korkular
.


Sefer ÖRÇEN, Nisan 2008, VAN

görünümler-5



Silifke'de antik bahçede (Eylül,2006)
Posted by Picasa

sözlerin bittiği yerde

Gidelim sözlerin bittiği yere
derslerini aldığımız koşturmaca da
budalalık yapmadan kavuşacağımız
dönemeçlerde soluklanalım,

Okul yıllarındaki gibi el ele
erkenden gelen yürek serinliği
aniden kaybolan dostluklarda
sisler çökünce sıkıntılara,

Dolaşık satır araları
arasında kaybolan günlüklerimin
ardında perdelenmiş
hayatın garip yaratıklarına sızan
kaybedilen iyiliklerin arayışı
yalınayak koşulan uzun soluklu
yolculuğun sonunda beklediğim
kiraz ağaçları olmalı
kıpırdayan dallarında çiçekleri,

Ellerinde büyüyen soylu dağın
eteklerinde insan olurken uçarı
zamana yürüyen koşar adım
renk ve çizgilerle haşır neşir,

Coşarken gurur fırtınalarla
varsın çarpılsın yürekler
sözlerin bittiği yerde.


Sefer ÖRÇEN,Nisan 2008, VAN