Paleontoloji Defterleri-7


Koruyucu Örtü Durumundaki Ortamlar
1. Oksijensiz ve asitli ortamlar:
Deniz ve göllerde oksijensiz derin bölgeler ve kıyılardaki bataklık alanlar koruyucu birer ortam oluşturur. Çökelimin devamlılık gösterdiği deniz ve göllerde ölmüş canlılara ait kalıntıların çökellere gömülmesi ve örtülmesi sonucunda fosilleşme olayı başlamaktadır. Geçmişte yaşamış olan canlıların bir bataklık ortamında gömülmesi durumunda tüm iskeleti ile fosilleşmesi de mümkün olmaktadır.Buna örnek olarak, Orta Almanya'da Eosen linyitlerinin oluştuğu bataklıklarda çok iyi korumuş kurbağa ve sürüngen fosilleri gösterilebilir (Şekil 1.19).
Şekil 1.19. Almanya, Darmstadt’ta Orta Eosen yaşlı Mesel Grubu’nda tanımlanan Saniva feisti adlı bir sürüngen türünün iskelet fosili (PROBST, 1999).
2. Fazla tuzlu ortamlar:

Bakterilerin yaşamasını olanaksız kılan ortamlardır. Öldükten sonra organizmalar tuzlu su ile kaplanarak bozulmadan korunurlar.

3. Buzul bölgeleri donma ortamları:

Özellikle buzulların yarık ve çatlaklarına düşen bölge hayvanlarının buzlar altında korundukları ortamlardır. Buzul döneminde yaşamış olan mamutların (fillerin ataları) bugünkü coğrafyada Sibirya bölgesinde buzullar altında çok iyi korunmuş örneklerini bulmak olanaklıdır.

4. Kuruma ortamları:

Çok kurak ortamlarda suyun nerdeyse olmadığı ortamlarda mumyalanmaya benzer biçimde fosilleşme de görülebilmektedir. Bu tip korunma olayında da temel öge çabuk gölmülmenin sağlanmış olmasıdır. Özellikle son jeolojik dönemlerde kurak iklimin hüküm sürdüğü Alaska bölgesinde mumyalaşmış iyi korunmuş bir fil yavrusu örneği bulunmuştur.

5. Reçine ortamları:

Bu ortamlarda çam ağaçlarının çıkarmış olduğu reçine salgılarının içine böcek vb. gibi canlıların düşmesi sonucunda korunması sağlanmaktadır. Özellikle Baltık bölgesinde oluşmuş fosil reçine (kehribar) birikintilerinde antenlerine kadar korunmuş böcek örnekleri ve örümcek ağları bulunmuştur.

Ölmüş olan canlıların genellikle sert, dayanıklı kavkı ve iskeletleri fosilleşmeye uygundurlar. Bu bölümlerin kimyasal bileşimlerini kalsiyum karbonat, kalsiyum fosfat, silisyum dioksit gibi inorganik, kitin gibi organik maddeler oluşturmaktadırlar. Fosilleşmeye uygun olan bu maddelerin özgün yapıları diyajenez (taşlaşma) sırasında ağır basınç altında kalarak fiziksel ve kimyasal ve de fiziksel - kimyasal değişimlerin etkisinde kalmaktadırlar.

Fosilleşmeyi sağlayan olaylar dört grup altında ele alınabilir:

a) Karbonizasyon:

Bazı canlıların özellikle bitkilerin su içine gömüldüklerinde yada su ile örtüldüklerinde yüzeylerinde ince bir kömür veya karbon tabakası oluşmaktadır. Bu tabaka canlı kalıntısını en ince detayda korumaktadır. Kömür havzalarında çok iyi korunmuş yaprak, tohum, spor vb., gibi unsurlar karbonizasyonun sayesinde günümüze kadar korunabilmiştir.

b) Permineralizasyon:

Delikli ve boşluklu olan kavkı, kemik ve iskeletlerin mineral madde ile dolması olayıdır.Canlıların bıraktıkları yumuşak ve organik kısımlar, uygun koşullarda bakteriler tarafından ayrıştırılırlar. Canlıdan geri kalan sert kalıntıların içine giren sular, içermiş oldukları mineralleri boşluklarda çökeltirler. Böylelikle kalıntılar daha da ağırlaşırlar. Örneğin, ekinoderm kavkıları potasyum silikat, demir ve glokoni ile permineralize olurlar.

c) Rekristalizasyon:

Bir eriyikteki moleküllerin yer değiştirmesi sonucunda bazı kavkıların fiziksel iç yapılarının değişikliğe uğramasıdır. Bu işlemle sert kısımlar değişikliğe uğrayarak yapıları bozulur. Örnek olarak, brakiyopod yada foraminifer kavkılarının orijinal lifi kalsit yapıları, bu değişim ile birbirine bağlı kalsit kristallerinden oluşmuş bir yapı kazanırlar.

d) Yer değiştirme (Replacement):

Bazı koşullar geliştiğinde kavkı yada iskeleti oluşturan esas mineralin (kalsiyum karbonat gibi) eritilerek yerine bir başka mineralin (pirit, silis vb.) gelmesi olayıdır. Bu durumda kavkı veya iskeletin iç yapısı ve dış şekli bozulmaz. Yer değiştirme silisli sünger spikülleri ile kalsit arasında olursa kalsitizasyon; kalsit yada aragonit kavkıların dolomit ile yer değiştirmesi biçiminde olursa dolomitizasyon, silisli maddelerin kalkerli iskeletlerle yer değiştirmesi şeklinde olursa da silisifikasyon adını alır. Bu olaylar sonunda canlı yapısında hiçbir anormalliğin olmadığını söylemek mümkündür.

Fosiller çökel kayalar içinde düzensiz olarak dağılmışlardır, bazı tortullarda çok fazla, bazılarında ise nadiren bulunur yada hiç bulunmamaktadır. Tortulaştıkları ortamda yaşamış olan canlı kalıntılarına (Otokton fosil), başka ortamlarda yaşamış olana canlıların kalıntılarına da (Allokton fosil) adı verilmektedir. Bazı durumlarda başka ortamlarda yaşamış olan canlı kalıntıları yeni ortamlara akıntılarla taşınırlar. Allokton ve otokton fosiller daha sonraki dönemlerde erozyon etkisiyle yeniden tortul kayaçlara karışabilirler (Römaniye fosil).Özellikle ince taneli tortullardaki fosiller ezilirler, yassılaşırlar, tektonik hareketler etkisiyle kırılabilirler, bazı durumlarda ise metamorfizma etkisiyle şekilleri değişebilir. Çok daha kuvvetli değişime uğrama durumunda kayaçlarda fosilleşme olayı ortadan kalkar.

Bir zaman göstergesi olarak kullanılan fosillere "Kılavuz fosil" (Anahtar fosil, Karakteristik fosil ) adı verilmektedir. Kılavuz fosillerin belirli özellikleri vardır; bunları kolay tanınması, kısa bir zaman diliminde yaşamış olması, yaygı olarak gözlenmesi, çeşitli ortamlarda yaşamış ve ortamda bol olarak bulunmaları olarak sıralamak mümkündür. Günümüzde birbirinden uzak mesafelerde bulunan stratigrafik istiflerin aynı yaşta bir anlamda eş yaşlı oluşları, bu kılavuz fosil topluluklarıyla deneştirilerek saptanabilmektedir (Şekil 1.20).

Şekil 1.20. Stratigrafik belirleyici olarak fosiller: Diyagramatik A ve B kesitleri, çeşitli kaya türleriyle ayrımlanmış ve içermiş oldukları bazı omurgasız fosilleri ile yaklaşık 200 mil uzaklıktaki iki ayrı lokalitenin deneştirilmesi (MOORE, LALICKER ve FISCHER, 1952).

Oligosen devresinde üç tırnaklı bir atın ölümünden fosilleşmesine ve fosil olarak bulunmasına kadar geçirmiş olduğu serüveni Harvard Üniversitesi Zooloji Müzesi’nde sergilenen bir sunum, açıklamalarıyla Şekil.1.21’de verilmiştir.

1.4.2. Denizel fosiller

Denizin zeminin büyük bir bölümü, başta akarsular olmak üzere rüzgar, buzul, vb. gibi fiziksel etkenlerle getirilen çökellerle sürekli olarak doldurulmaktadır.Bu sürecin denizlerin oluşumundan günümüze yaklaşık 4 milyar yıldır süregeldiği düşünüldüğünde, kalın çökel istiflerinin fosilleşme için çok uygun bir ortam oluşturduğu söylenebilir.Deniz içinde organizmaların kalıntıları fosilleşme sırasında su içinde kimyasal bozunma ve değişikliğe uğrarlar. Örnek olarak denizel organizmaların aragonit yapılı kabuğa sahip büyük bir bölümünün, kimyasal değişme ile kalsite dönüşmesi olayı gösterilebilir. Bu yaklaşımla Senozoyik zamanında kabukları daha çok kalsitten yapılı denizel fosillere rastlamak olanaklıdır. Fosilleşmede rol oynayan kimyasal olayların, denizlerin içinde de aktif olarak ve önemli ölçüde meydana geldiği fosiller üzerinde yapılan incelemelerden öğrenilmektedir.

l.5. Fosillerin önemi ve yararları

Fosiller, yeryuvarının jeolojik tarihini ortaya koyan kayıtlar olması bakımından, jeolojik devirlerde yaşamış topluluklar olarak yeryuvarının yaşını belirleyecek kronolojik birer olgudurlar. Bu yaklaşımla, her jeolojik devrin belirli bitki ve hayvan grupları tarafından karakterize edildiklerini söylemek olanaklıdır. Karakteristik fosilleri temel alarak fosillerin jeolojiye olan yararları ve uygulama alanları aşağıda verilmiştir (SAYAR, l990) :

1. Fosiller tortul katmanların zaman ölçeğidir. Tortul katmanların jeolojik yaşlarının belirlenmesinde yararlıdırlar. Yeryuvarı tortulları karakteristik fosiller sayesinde Zaman, Devir, Kat ve Zon 'lara ayrılırlar.

2. Fosiller tortul kayaçların oluşumunda oldukça önemli rol oynamaktadırlar. Kireçtaşlarının büyük çoğunluğu fosil kavkılarından oluşmuştur. Nummulites'li kalkerler, resifal kalkerler ve zoojen kalkerler bu konuda örnek olarak gösterilebilirler.

3. Fosiller çökelme ortamlarının ana göstergesidirler. Fosil topluluklarının yaşama ortamları yardımıyla denizin derinliği, sığlığı, tuzluluk derecesi, sıcaklığı, pH'ı, hareketli ve durgun oluşu, göl, lagün, delta yada kara alanlarının belirlenmesi mümkün olabilmektedir.

4. Fosiller, bölgelerin jeolojik geçmişlerinin belirlenmesinde paleontolojik korelasyon için kullanılırlar. Bilinen bir bölgedeki fosil cins ve türlerinin değişik bölgelerdeki fosillerle karşılaştırılarak benzerlikleri ve bunların düşey ve yatay yayılımları (paleontolojik korelasyon) ortaya konulmaktadır.Paleontolojik korelasyonlarla katman istiflerinin yaşları saptanabildiği gibi, bazı sedimanter maden ve kömür yatakları ve özellikle petrol yataklarının da açınlamaları yapılabilmektedir.

5. Fosiller, yeryüzünün jeolojik devirler boyunca kara ve deniz alanlarının belirlenmesi (Paleocoğrafya) konusunda fosil fauna ve floralarının yayılımlarının incelenmesiyle katkıda bulunurlar.
Şekil 1.21. Üç tırnaklı bir atın ölümünden fosilleşmesine kadar geçen aşamalar.


6. Fosiller yardımıyla belli bir zaman birimi içinde organizma ortam ilişkisiyle organizmaların birliktelikleri, nasıl yaşadıkları, ortamdan nasıl etkilendikleri, nasıl öldükleri ve nasıl fosilleştikleri incelenerek çökelme ortamının özellikleri ve çökelme koşulları öğrenilebilmektedir.

7. Bugün yaşamakta olan organizmaların ataları olmaları bakımından, her jeolojik zaman biriminde yaşamış fosillerin, günümüze gelinceye kadar geçirdikleri evrimin (evolution) ortaya konulmasında önemleri oldukça büyüktür. Yeryüzünün arkeobakteriden günümüz mükemmel canlılarına gelişimindeki belirli değişim ve dönüşümler, fosil kayıtlarının düzenli incelenmesi ve deneştirilmesiyle ortaya konulabilmektedır.

8. Fosiller, toplum içinde yüzyıllardır mitoloji ve halk kültürü kapsamında, insanın kökeninin araştırılması ve ortaya çıkarılması, fosil mezarlıklarının korunması, fosillerden esinlenerek estetik modellemelerin oluşturulması, koleksiyon, sergileme (müze, bilimsel toplantılar ve sergiler) ve de medya yardımı ile doğayı geçmişinden günümüze insanlara tanıtmak amacıyla ekoturizm olgusu içinde ele alınmaktadırlar.
19

20
Posted by Picasa

Hiç yorum yok: